Bir Eylül Gecesi Değil

Bir Eylül Gecesi Değil

Eylül ayının hangi mevsime ait olduğu bilinmez, karamsar gecelerinden biriydi. Doğup büyüdüğüm, ve bir şekilde hiç ayrılamadığım evimin benden daha eski terasında, bir başımaydım. Daha doğrusu, benimle beraber terasın kırık lambasına yapışmış iki-üç cırcır böceği ve yerdeki unutulmuş ekmek kırıntıları arasında gezinen birkaç karınca dışında kimse yoktu. Hatırı sayılacak kadar esen, fakat etrafta fön makinesinden başka bir his oluşturamayan meltem, aylar önce dökülmüş, toplamaya üşendiğimden hala bahçenin bir köşesinde duran çürümüş yaprakları evin içine sokuyordu. Yarım giyilmiş vaziyetteki terliklerimden kaçan tenim, havadan bir nebze daha soğuk olan taş döşemeye değdikçe içimde minik bir ürperti kopuyordu. Fazlaca sıkılmıştım. Sıkılmıştım çünkü o gece havanın da canı sıkkındı. Kuşlar mayışmıştı. Tek tük görünen yıldızlar bile yeterince parlak değildi. Gidilen her yeri takip eden ay bile kalkıp bahçede bir iki tur atmaya kalksam bunu normalden daha yavaş ve büyük bir bıkkınlıkla yapıyordu. Tüm dünya –bu durumda uzayı da katmamız gerekiyordu- bu geceyi oflama nidalarının ardında; pencerelerden, çatı katlarından, yorgunluklarla dolu büyük insan kalabalıklarından veya küçük arabalarından, feci bir buhranla izliyordu. Alınan nefesler gerçekte nefes almaya yetmiyordu ve havada asılı kalan milyonlarca çırpınış vardı. Sanki insanlar, geceleri gün ağarmadan göz kapattırmayan hayat karmaşalarını, hepimizin hayatta kalmak için kaçınılmaz bir şekilde yaşadığı ay sonunu getirme çabasını, elindeki kuruşları saymak zorunda olduğu saçmalığını, doğdukları anda yüklenen sorumlulukları; gerçekleşemeyen hayallerini ve değiştiremedikleri gerçekleri, işledikleri günahları, yutkundurmayan pişmanlıklarını, vermeye uğraştıkları her nefesle gökyüzüne bırakıyor, hava git gide daha bulanıklaşıyordu. Sadece iyi hissetmeye çalışıyordum, herkes gibi. Ama yapamadım. Öyle uğursuz bir geceydi ki kimsenin yapabildiğini sanmıyorum.

 

Yeşim Bulut

Bloga dön