Göklerin Kızı

Göklerin Kızı

Saçları rüzgarda uçuşan bir kız çocuğu…Onurlu, cesur, korkusuz. Bir düzinelik hayata sığmayacak kadar çok acısı bulunan ama kendi tarihini yazabilecek kadar da cesaretli minik bir kız...

1925… Kurtuluş Savaşından çıkan yorgun ama bir o kadar da güzel Bursa. Hastaların yaralarını sarması gereken hastaneler yıkık, devrimin mimarları olması beklenen çocukların okulları yıkık. Bu olumsuz koşullar dolayısıyla 3. Sınıfa kadar eğitim gören çocukların gözlerindeki okuma aşkı, gelecek güzel günlerin habercisiydi belki de.

1844  yılında dönemin padişahı Abdülmecit tarafından inşa edilen ve Mustafa Kemal’in de Bursa’ya yaptığı ziyaretler sırasında kullandığı Hünkar Köşkü’nde kalabalık bir gün yaşanıyordu. Bursa halkı, bir milleti esaretten kurtarmak için savaşan Kemal Paşa’yı görmek için köşkün çevresini doldurmuştu. Paşayı köşkün bahçesinde gören küçük Sabiha, o yöne doğru atılmıştı. Korumalar, kızı durdurmaya çalıştıkları sırada ‘Bırakın gelsin.’ komutuyla irkildiler. Ata’sına ulaşmak için engeli kalmayan Sabiha heyecanla koşmaya başladı. Kızın heyecanının geçmesini bekledikten sonra söze başlamıştı Mustafa Kemal Paşa:

     -  Söyle bakalım çocuk niye görmek istedin beni?

     -  Efendim, okumak istiyorum ama anne ve babam vefat etti. Abimin de gücü beni okutmaya yetmiyor.

Küçük kızın sözlerinden çok etkilenen Mustafa Kemal, düşünceli bir şekilde yaverini yanına çağırmıştı. ‘‘Abisini bulup getirin bana’’ emrini vermişti.

            İstiklal Harbinde subay olarak görev alan Sabiha’nın abisi Paşa’nın daveti karşısında şaşkına dönmüştü. Mustafa Kemal’ in kardeşini evlatlık alma fikrinden son derece memnun kalmıştı. Anne ve babasından ona hatıra kalan küçük kız kardeşi sonunda hak ettiği eğitimi alabilecekti. Sabiha Hanımın sonraki yıllarda ‘‘2. hayatım’’ diye bahsedeceği zaman dilimi böylece başlamıştı.

            At arabasının sesi eşliğinde Ankara’ya giriş yapılmıştı. Mustafa Kemal ile aynı evde mi yaşayacaktım, acaba hangi okula gidecektim sorularını da beraberinde getirmişti küçük kız. At arabası onu doğrudan doğruya Çankaya Köşküne getirmişti. Köşkün bahçesi içinde bulunan tek katlı, eski bina yeni okuluydu artık. Mustafa Kemal’in diğer manevi kızları Zehra ve Rukiye ile mutlu zamanlar geçiriyordu. Günler günleri kovalamış, takvim yaprakları bir bir uçuşmuştu. Minik bir çocuk olarak girdiği köşkün bahçesinden genç bir kız olarak çıkıyordu. Eğitim hayatının diğer bir durağı olan Üsküdar Amerikan Kolejine doğru yola koyulmuştu. Babasının desteğini her zaman arkasında hisseden, kendinden emin bir genç kız vardı artık tarih sayfalarında.

            Savaş sonrası yıllarda toplum içindeki karışıklıkları ve karmaşaları en aza indirmek için pek çok inkılap hareketi gerçekleşmişti. Bunlardan biri de 1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunu idi. Sabiha Hanım ve M. Kemal Paşa bir akşam birlikte yemek yiyorlardı. Paşa bir anda dönüp: ‘‘Sabiha sana da bir soyadı vereceğim.’’ dedi. Böylece Sabiha Hanım ‘‘Gökçen’’ soyadının sahibi olmuştu. Sabiha Gökçen’in  havacılık sektörüne girişinin 1935 yılı olduğu göz önüne alınınca, M. Kemal’in ne kadar ileri görüşlü ve planlı bir kimliğe sahip olduğunu bir kez daha anlamış bulunmaktayız.

            Türk Kuşu…İlk sivil havacılık okulu, yeni Cumhuriyet’in ilk göz bebeklerinden biri. Açılış törenine katılanlar heyecanla tayyarelerin uçuşunu, paraşütçülerin atlayışını izliyorlardı. İzleyenler arasında Mustafa Kemal ve Sabiha Gökçen de vardı. Genç kadın, paraşütçülerin atlayışı karşısında merakını ve heyecanını gizleyemiyordu. Mustafa Kemal bir anda dönüp ‘‘Bakıyorum ilgileniyorsun, sen de yapabilir misin bunu?’’ dedi. Bu soruya ‘‘Sevdim paraşüt atlayışını, ben de atlamak isterim.’’ cevabı gelmişti. Süratle kayıt işlemleri halledilmişti. Planör eğitimini Türk Kuşunda tamamlayan Gökçen, yüksek planörcülük eğitimi için Sovyetler Birliği’nin yolunu tutmuştu. Bu eğitim sonrasında yurda dönen Sabiha Hanım, Eskişehir Askeri Hava Okulu’nda eğitimine devam etmiştir. Bu okulu derece ile bitirmesinin yanı sıra, dünyanın ilk kadın savaş pilotu unvanının da sahibi olmuştu.

            Dersim Harekatı sırasında gösterdiği başarılar sayesinde devlet madalyası alma şerefine nail olmuştur. Fransa ile Hatay meselesinin tartışıldığı zamanlar,1937… Atatürk’ün emriyle askeri üniformasını giyip, Fransız elçisinin önünde havaya 3 el ateş edecek kadar cesur bir asker. Yine Atatürk’ün emriyle yargılanıp 1 gün hapis yatacak kadar kararlı bir Türk kadınıydı. Kendi elleriyle destanını yazan bu güçlü kadın, 3 Mart 2001 tarihinde gözlerini hayata yumduğunda, geriye birçok ödül ve başarı bırakmıştır. Binlerce insanın yoluna ışık tutmuş, bir insanın isterse neler başarabileceğini hepimize göstermiştir.

            ‘‘Atatürk; hem babam, hem öğretmenim, hem her şeyimdi. Sıhhatim, derslerim, neşem, kederim…’’ Tüm dünyanın karşısında dimdik duran bütün savaşçılara…

 

                                                                                             Zeynep Kanbak

           

Bloga dön